Öncelikle belirteyim, İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Tam bir şehir çocuğuydum ama her sene memleketime (Mesudiye,Ordu) gidiyorum. Şehir çocuğuyuz ama o kadarda kopmadık yani.. Velhasıl İstanbul’dan uzun süreli ayrılmam, üniversiteyi kazanmam ile gerçekleşti. Üniversitenin ilk 2 senesi tam anlamıyla felaket geçti. Asla Sakarya’ya alışamıyordum, 1-2 haftada bir İstanbul’a gidip özlem gideriyordum. Konuştuğum herkese Sakarya’yı kötülüyordum.

2. senemin ardından tek başıma eve çıkma fırsatım oldu ve 1+1 75m2 büyüklüğünde oldukça ferah bir eve çıktım. Hayatımda ilk defa tek başıma yaşama fırsatı buldum. Aslında kararı alması zor olmuştu. Acaba yapabilir miyim? Evde tek kalınca sıkılır mıyım? Temizlik ve yemeğin üstesinden gelebilir miyim? gibi gibi bir sürü soru kafamı kurcalıyordu. Neyseki cesaret edebildim ve tek başıma yaşamaya başladım. Tek yaşamak ile ilgili bir yazıyı daha sonra yazacağım.

Sakarya’yı eve çıkmam ile birlikte sevmeye başladım. Okuldan çıkınca 15-20 dk ya evimde oluyordum. Haftasonları uçuş yapıyordum veya arkadaşlarımla kolayca vakit geçiriyordum. Eğer bilet bulabilirsem şehir merkezindeki tiyatroya gidiyordum. Çünkü küçük şehir demek küçük tiyatro salonu demekti. Bu sırada İstanbul’a gittiğimde kalabalık gözüme iyice batmaya başlamıştı. Kadıköy’de yürümek artık zor, ulaşıma harcanan vakit ise çekilmez geliyordu. İstanbul’da doğaya dokunabileceğin yerler ne yazıkki çok az, olan yerlerde kalabalık. Sahile iniyorsun, oturacak yer bulamıyorsun. Dönüşte 10 dakikalık yol trafikle oluyor 30 dakika. Rahatlamak için gittiğim yerlerden stresli dönüyordum. Sakaryada ise böyle değildi. Yaşam alanımda trafik diye bir şey yoktu. Üstelik ekonomik açıdan da daha uygundu.

Şehrin ucuzluğundan bahsetmişken şu bilgiyi de vermek istiyorum: İstanbul’da 2+1, manzarasız, orta yaşta bir ev fiyatına Sakarya’da müstakil ev alınabiliyor. Her insanın para/zaman kaynağının bir sınırı var. Bu kaynağı nasıl harcayacağımız bizim elimizde. Büyük şehirde ev almaya harcanan kaynak, küçük şehirde ev ve arabaya denk olabiliyor. Bunu anladığınızda boşa debeleniyormuş hissi oluşabiliyor.

Şuan çalıştığım yerden evime gelmem araç ile sadece 5 dakika. Evet yanlış okumadınız şehirli dostlarım. Çok az insanın sahip olabileceği böyle bir avantajım var ve bunun için kendimi çok şanslı hissediyorum. Her gün işe gidip gelmek sadece 10 dakikamı alıyor. İstanbulda işe gidip gelmenin günlük min. 1:30 saat olduğunu düşünürsek, aradaki fark 80 dakika! Koskoca 80 dakika her gün bana kalıyor. Şehirde yaşayan insanların neden evden çalışmak istediklerinin en basit örneği.

Yarım saatlik araç yolculuğu ile yaylalara, göllere, nehirlere, ormanlara ulaşabiliyorum. Eğer İstanbul’a gitmem gerekiyorsa ,trafik olmazsa, 1:30 saatte orada oluyorum.

Telaş içinde yaşamıyorum, tadını çıkarmaya çalışıyorum.

2 Yorumlar

  1. Nasıl oluyor da İstanbulsuz yaşanır diyorum hep kendi kendime. Kendimden başka İstanbul dışına kaçmaya, yerleşmeye, iş bulmaya giden yakın çevreme. Okul bitince aynı şehirde kalıp iş bulan çok yakın arkadaşlarım var. Hepsine bitirin okulu gelin buraya hemen yaşanır mı oralarda diyorum ama malesef kalıyorlar. ‘’Malesef’’ şimdi bir kez daha anlıyorum ki öznel düşünüyorum… Günün 80 dakikası kendine kalması mı? olağanüstü! Artık okul bittikten hele ki kendi evinin sorumluluğuna girdikten sonra birde düzensiz bir uyku alışkanlığın varsa zaman öyle kıymetli oluyor ki. Ama… yine de İstanbul yine….

    1. İstanbul insanı besleyen bir şehir, buna kesinlikle katılıyorum. Kendini geliştirmek için mükemmel fırsatlar sunuyor insana. Bunun yanında insana bir telaşta yüklüyor. Bu telaşa ayak uydurabilenler ve uyduramayanlar var sanırım.

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir